Sayfalar

1 Aralık 2011 Perşembe

Sevdiklerimiz hayatımızdan eksildikçe...



Epey oldu yazmayalı... Zor bir haftaydı. Birincisi blog dünyasını geç keşfeden birisi olarak bloglarda aktarılanlar, yazılanlar karşısında bakakalıyorum. Gece geç saatlere kadar yazılanları okumaktan, blog blog gezmekten kendimi alamıyorum. Engin bir derya, ilginç ve çekici.

Diğer konu, bu kadar çok blog gezince okuduklarım ve gördüklerim sayesinde, olan biten türlü şeylere de tanık oluyorum. Blog gezmek blog yazarının dünyasına -hadi dünyasına değil de dünyasının bir bölümüne, bize aktardığı bölümüne diyelim- bir göz atmak bir anlamda. Çok samimice yazılmış duygu aktarımları olduğu gibi, yapmacık ve eğreti, can sıkıcı ifadelere de rastlıyorum. Bunu yadırgamıyorum aslında. İnsanlık halleri bunlar, ayrıca herkes hayatının bir bölümünde bu hallere düşebilir.

Birbirinden farklı farklı kimlikte, yapıda ve yaşta insanlar birbirinin yazdıklarını okuyor, ilgilerini paylaşıyor hatta yardımlaşıyorlar iletişim kurarak. Bu hoşuma giden bir şey oldu blog dünyasında. Belki gerçek yaşamda birbirinin yüzüne bile bakmayacak olanlar bu ortamda birbiriyle paylaşım içinde olabiliyorlar.

Lafı getirmek istediğim bir yer var, ama işte sözü dolandırıp duruyorum: Geçenlerde bir blogda bir annenin çok sevdiği çocuğunu kaybettiğini okudum. Anladığım kadarıyla çocuk bir süredir hastaydı ve tedavi görüyordu yani beklenen bir ölümdü. Çok etkilendim bundan ve eminim pek çoğunuzun da hissedeceği gibi, bayağı üzüldüm. O gece uyuyamadım. Kendi kendime de söylendim "melankoli yaratıyorsun kendine" dedim. Üzerinden bir kaç gün geçmişti ki çok sevdiğim bir yaşlı dostumun ölüm haberiyle sarsıldım. Bu yaşlı dostumun da bir hastalığı vardı, zaman zaman tedavi görüyordu fakat bu kadar çabuk beklenmiyordu ölümü.

Yazdığım son cümleyi kendim okuduğumda içimdeki ses "hadi ordan, bal gibi de bekleniyordu işte, kendine mazaretler yaratma" diyor. Bilinçaltım sanki beni uyarırcasına bir kaç gün önce bir blogda rastladığım bir ölüm haberini benim düşüncelerime yerleştirip unutturmayarak aslında beni ikaz etmek istemişti belki de. "Hadi davran, senin de her an kaybedebileceğin bir arkadaşın var, ara sor onu" demişti bana. Alamadım bu mesajı.

Çok üzgünüm, çok. Anlatacak kelime bulamıyorum. Keşke onu son bir kez daha görebilseydim. Son günlerinde onu aramadığım için kendimi kötü hissediyorum.

İşte burada söz bitiyor.

13 yorum:

  1. merhaba bloğunuz izlemeye aldım beğendim:)sizde bana destek olurmusunuz sevgiler...

    http://hayatreceli.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. Ölümün ne zaman geleceği belli olmaz üzmeyin kendinizi.Ne yazacağımı da pek bilemedim aslında ben de hüzünlendim.Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. arasaydın, görseydin...bu kez keşke hergün bunu yapsaydım diyecektin eminim...

    ne yaparsak yapalım hep eksik yapmış gibi olacağız Sevgili Ehlikeyf...onun için üzme kendini
    Allah (c.c) gani gani rahmet eylesin...

    kendini kötü hissettiğin bu günde tam denk getirmişiz gibi "Satırlarımız" bloğunun 500.izleyicisi oldun ve sana bir şiir armağan ettik...okumanı isterim :))
    belki az biraz keyfini yerine getirebiliriz :)

    sevgiyle...

    YanıtlaSil
  4. blog dünyası hakkında deidklerinize katılıyorum yazmak çok güzel bir şey be bunu keşfedenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor..izleyicim olun beklerim:)

    http://hayatreceli.blogspot.com

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Aynur, beni sulugöz yapacaksınız bu gidişle. Özdemir Asaf ve şiiri beni çok duygulandırdı ve zamanlama ancak bu kadar doğru olabilirdi. Galiba evrenin saati mükemmel çalışıyor.

    Kaybettiğim yakınım bana "kızım" derdi, uzun bir süre -15 yıldan daha fazla- iş hayatımda bana çok destek oldu. Bir nevi danışmanlık yaptı. Polonya asıllı bir Amerikalı idi ve hepimizden düzgün Türkçe konuşur ve hatta yazardı. Yalnızdı, eski bir tiyatro sanatçısı olan Türk eşini yıllar önce kaybetmiş ve bir daha evlenmemişti.

    Türk geleneklerine göre gömülmeyi vasiyet etmiş. Allah Rahmet eylesin.

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Yeşil, Pembe Kekik, Reçelim, yorumlarınız için teşekkürler...

    YanıtlaSil
  7. Selam ,blogları dolaşırken önce ölüm ile ilgili ardından kum zambağı dikkatimi çekti.Kum zambağı ile ilgili 15 dak bir oyunum var.Sinop'ta bienalde oyun yazma atölyesine katılmıştım.O zaman yazdım.Bu resim nerede çekildi ? Sevgiyle kalın

    YanıtlaSil
  8. Sevgili Parıldayan Çiçek, buna inanamıyorum. Kum Zambakları ile ilgili benim de yayınlanmış bir yazım var Bodrumlife Dergisi'nde. Bu fotoğrafı da ben çektim. Bodrum Kargı sahilinde. O yazımı diğer bloğuma ekliyorum birazdan, sana da bağlantısını veririm eğer ilgini çekerse Bodrumlife dergisinin internetteki adresini aşağıya yazıyorum:
    http://www.bodrumlife.com.tr/bodrumlife1011/index.html
    Selamlar...

    YanıtlaSil
  9. Ölüm sözün bittiği yer :((

    YanıtlaSil
  10. Sevgili ehlikeyf kum zambağı ile ilgili yazınızı okudum.Çok güzel anlatmışsınız.Benim oyun zor şartlar altında var olmaya çalışan umut adlı çocuğun hayatı.Tıpkı kum zambağı gibi zor şartlar altında var olmaya çalışıyor.E-postanızı bilirsem göndereyim.Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
  11. Aman tanrım ne büyük acı:( içim burkuldu. O anneye sabır dilemekten başka ne gelir elden.

    YanıtlaSil
  12. Sevgili Parıldayan Çiçek, bloguna girdiğimde senin de yakın zamanda anneni kaybettiğini okudum. Kalbim seninle, ne kadar paylaşılamaz bir acı olduğunu tahmin edebiliyorum. Kum Zambaklarını fark ettiğin ve onları önemsediğin için ayrıca "e-mail" değil "e-posta" ibaresini kullandığın için gözümde sen farklı bir yerdesin. Yazdığın oyunu okumak ve olabildiğince yaygınlaşmasını sağlamak için elimden geleni yapacağım. E-Posta adresim: ehlikeyf66@gmail.com
    İçten sevgilerimle,
    Çiğdem Damar

    YanıtlaSil
  13. Sevgili Bolat, Sevgili Serap Hanım; yazdıklarınızı paylaşıyorum kalbimle.

    YanıtlaSil